Brezilya seçimleri ve devrimci sol

200 milyonu aşkın nüfusu ile devasa bir işçi sınıfına sahip Brezilya’da devlet başkanlığı seçimlerini iktidarda olan İşçi Partisi (PT)’nin adayı Dilma Russeff kazandı. Seçimlerin ikinci turunda %51.64 oyla ikinci kez ülkenin devlet başkanı seçildi.

Seçimlerin ilk turunda PT adayı Dilma Russeff 43.267.668 (%41) oy, Brezilya sosyal demokrasi partisi (PSDB) adayı Aécio Neves -kendisi açık bir şekilde neoliberal politikaların savunusunu yaparken Dilma Russeff’i ise kamu harcamalarını arttıran bir “sosyalist” olarak tanımlıyor.- 34.897.211 (%33) oy, Brezilya sosyalist partisi (PSB) adayı Marina Silva 22.176.619 (%21) oy, Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (PSOL) adayı Luciana Genro 1.612.186 (%1.55) oy aldı.

Burada PSOL’un aldığı oya ayrıca değinmek gerekiyor. İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (UIT-CI)’in Brezilya seksiyonu olan Sosyalist İşçi Akımı (CST)’nın de birleşenlerinden biri olduğu PSOL, dış borç ödemelerinin durdurulması çerçevesinde yürüttüğü bu seçimde 2010 Başkanlık Seçimi’nde aldığı 886.000 küsürlük oyu iki katına çıkarmış durumda.

Neoliberal yağma ve sömürünün Brezilya’daki uygulayıcısı olan PT İktidarı, en yakın rakibi PSDB karşısında yoksul Brezilyalı emekçiler için ehver-i şer haline getirilmiş durumda ki, bunda medya ve reformist sol partilerin payı büyük. Neoliberal politikaların Brezilya’da “yeterince uygulanamamasından” şikayetçi olan PSDB, açıkça özelleştirmelerin daha da artırılmasından yana. Bu iki partinin aldığı toplam oy ilk turda 78 milyon iken ikinci turda 105 milyonu geçiyor.

Gezi isyanıyla paralel başlayan Brezilya tarihinin en kitlesel isyanı 2013 yılına damga vurmuştu. Ulaşım zamlarına tepki olarak başlasa da kısa sürede neoliberal sömürüye karşı bir öfke patlamasına dönüşen eylemlerde devrimci bir önderlikten yoksun olan kitleler PT ve PSDB’nin yolsuzluklarını protesto ederken, yoksulluğun yüksek olduğu ülkede dünya kupası için harcanan milyarlarca doların hesabını soruyordu. Proleter tabana dayanan PT, eylemler sırasında verdiği vaatlerin hiçbirini yerine getirmese de kendi tabanını tutmak adına ufak kırıntılarla sus payına gittiği görülüyor.

2013 ayaklanması da gösteriyor ki, Brezilya yeni kitlesel eylemliliklere gebe, Dilma Russeff’li yeni dönemde neoliberal sistemin gerekliliklerini yerine getirerek özelleştirmeleri sürdüreceği açık. Bazı reformist çevrelerce PSDB karşısında PT’nin yüzünü daha sola döneceği öngörülse de bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Hiç kimse Brezilya işçi sınıfını ehver-i şer kılıfıyla PT neoliberalizmine mahkum edemez.

Önümüzdeki süreçte yeni devrimci alternatiflerin yaratılması için sosyalist sol çevrelerle yapılacak seçimlerdeki eylem birliktelikleri çok daha önem kazanıyor. Emperyalizmden kopuş, dış borç ödemelerinin durdurulması, eğitim, sağlık, ulaşım ve bankaların kamulaştırılması gibi taleplerle örülecek bir seçim programı kitleler nezdinde dikkat çekecektir. Bunu geçen sene Arjantin seçimlerinde İşçilerin ve Solun Ortak Cephesi (FIT) adıyla seçime giren üç Troçkist partinin aldığı seçim başarısıyla gördük. Bu örnek dışında İşçilerin Birleşik Sosyalist Partisi (PSTU) ile PSOL’un birlikte girdikleri 2006 Brezilya Başkanlık seçimlerinde aldıkları 6.575.393 (%6.85)’lik oy hâlâ akıllarda. Son seçimlerde CST’nin çağrısını yaptığı PSOL-PSTU ittifakı, PSTU tarafından kabul görmedi. PSTU’nun son seçimlerde aldığı oy ise 91.209 (%0.09) olarak kaldı.

Sömürücü ve yağmacı politikalarla sonuna kadar savaşan Latin Amerika’nın en güçlü proleteryasını alternatifsizliğe terk etmemek tüm enternasyonalistlerin görevidir.

Yorumlar kapalıdır.