Ankara saldırısı: Hükümetin ihmali ve sorumluluğu altında yeni bir katliam

Son 1 yıl içinde gerçekleşen beşinci bombalı saldırı karşısındayız: Diyarbakır, Suruç, Ankara Garı, Sultanahmet ve Ankara. Erdoğan ve AKP iktidarının istikbali ciddi biçimde tehlikeye girdiği dönemden itibaren, bombalı saldırılar günden güne politik yaşamın rutin bir parçası haline geliyor. Siyasi iktidarın ihmal ve sorumluluğu altında bombalar patlamaya devam ederken, bu tip eylemler kamuoyu üretmenin ve politika yürütmenin bir biçimi halini alıyor.

Ankara’da, Genelkurmay Başkanlığı’na 300 metre, TBMM’ye 500 metre uzaklıkta gerçekleşen son saldırıda 28 kişi hayatını kaybetti. Ankara’nın kalbinde gerçekleştirilen bu saldırıyı her nasılsa engelleyemeyen güvenlik birimleri, saldırının ardından büyük bir süratle failin kimliğini tespit ettiler ve hükümet tarafından saldırının PYD-YPG tarafından düzenlendiği açıklandı.

Saldırı tam da hükümetin Suriye politikasının çökmekte olduğu günlerde gerçekleşti. Halep ile Türkiye arasındaki geçiş hattının kapandığı, YPG’nin kuzeyde Rusya’nın desteği, ABD’nin de kabullenmesiyle yeni yerler ele geçirdiği ve Türkiye’nin Suriye’ye dönük müdahalesinin giderek daha yüksek bir sesle dillendirildiği bir dönemde… Hükümetin “değerli yalnızlık”ın en görkemli günlerini yaşadığı böylesi bir süreçte gerçekleşen bu saldırının ardından, Başbakan ve Cumhurbaşkanı, yaptıkları açıklamalarda, saldırının failinin kesinlikle PYD-YPG olduğunu, Batılı müttefiklerinin YPG’nin terörist bir örgüt olduğunu artık kabul etmeleri gerektiğini ilan ettiler.

PYD saldırının sorumluluğunu kesinlikle reddetti ve saldırıyı üstlenen bir örgüt henüz çıkmadı. Mevcut aşamada saldırının kimler tarafından planlandığına dair kesin bir kanaate ulaşmak mümkün değil. Fakat bundan daha önemlisi, bu saldırının ortaya çıkardığı bazı yalın gerçeklerdir. İlk olarak, hükümetin Suriye politikası ve Kürt illerinde gerçekleştirdiği operasyonlar, ülkeyi böylesi saldırılara açık hale getirmektedir ve dolayısıyla saldırının siyasi sorumluluğu hükümete aittir. İkinci olarak, gerçekleşen onca bombalı saldırının ardından, hiçbir üst düzey yetkili istifa etmediği gibi, artık böylesi saldırılar kanıksanır hale gelmekte, halkı terörize etmenin ve politik hayatı yönlendirmenin bir parçasına dönüşmektedir. Güvenlik harcamalarının devasa boyutlara ulaştığı, hiçbir yetkilinin istifa etmediği ve Suriye’ye dönük müdahale planlarının tartışıldığı bir ortamdayız. Bu çerçevede, Ankara’daki saldırının bir dış politika malzemesi ve hükümetin Suriye’ye olası bir müdahele girişiminin aracı haline gelme ihtimali ortaya çıkmaktadır.

Erdoğan ve AKP hükümeti ülkenin emekçi halklarını bir yıkıma doğru sürüklemektedir. Suriye’ye dönük savaş planları, Kürt illerindeki baskı ve savaş polikaları, emekçilerin elde kalan son kazanımlarına dönük saldırı girişimleri ve bu arada ülke politikasının rutini haline gelmeye başlayan bombalı saldırılar… Siyasi iktidarın bu yıkım politikası ancak işçi sınıfının ve emekçi halkların birleşik mücadelesiyle durdurulabilir. Bombalı saldırılarda ihmal ve sorumluluğu olan yetkililer derhal istifa etmeli ve yargı önüne çıkarılmalıdır. Hükümet Suriye’ye dönük savaş planlarına derhal son vermelidir. Kürt illerindeki askeri operasyonlar derhal durdurulmalıdır.

Yorumlar kapalıdır.