Sınıfın bağımsızlığı ve birliği yolunda: Sınırları aşmak

Yoksulluk ve işsizlik kitleselleşiyor. Tepki birikiyor. Aç ve açıkta kalma korkusu büyüyor…

Ancak, binalar da gittikçe saydamlaşıyor; direnişler, içlerini görünür kılıyor. Sin-Ter’den TEKEL’e, İSKİ’den İtfaiye’ye Esenyurt Belediyesi’nden UPS’ye birçok şirket, artık birer direnişin adı olarak anılıyor. İsimler, görünürleşen talepler ve mücadele ile bütünleşiyor. Bu mücadeleyi sürdürenlerce temsil buluyor.

Önceleri, kriz karşısında görece suskun kalan işçi ve emekçiler, ekonomik talepleri ve örgütlenme hakları etrafında mevzilerini korumaya, ekonomik karşı-devrim olarak adlandırdığımız saldırılara karşı durmaya çalışıyor. Tüm bu sürecin patronlar için en ürkütücü, sınıf hareketi adına en ümit verici sözcüğü ise “direniş”.

Türkiye ve dünyada önümüzdeki günleri bu sözcük belirleyecek: İşçi ve emekçilerin bu saldırıların amacı olan yeni çalışma düzenine yani esnek, güvencesiz, düşük ücretli çalıştırılmaya karşı gösterdiği direnç…

Krizin başından bu yana, bu direnç iki biçimde ortaya konuldu. Birincisi, saldırılar karşısında çalışma şartlarını korumaya ve insanca yaşam standartlarına ulaştırmaya yönelik gösterilen dirençti. Bu, kendini toplu sözleşme süreçlerini takip eden eylem ve grevlerle açığa vurdu. Kadıköy Belediyesi işçilerinin toplu sözleşme sürecindeki anlaşmazlık sonucu aldığı grev kararı ve bunu takiben insanca yaşanılabilecek bir ücret, insanlık onuruna yakışır çalışma koşulu ve zamanında ödeme gibi taleplerle sürdürdüğü sekiz günlük grev bunun son örneklerinden biri oldu. Yine TEKEL direnişi, en öne çıkan örneklerden biri idi…

İkincisi ise, örgütlülüğü parçalamaya yönelik saldırılar karşısındaki sendikalılaşma ve sendikayı koruma amacıyla oluşturulan dirençti. Gittikçe daha fazla kötüleşen çalışma koşullarına en önemli araçlarından biri olan sendikalarla direnmeye çalışan işçiler, sendikalılaştıkları için işten atılanlar, bu direncin merkezinde yer aldılar… Bu direnişin son örneklerinden biri ise sendikalılaştıkları için işten atılan TÜMTİS üyesi UPS işçilerinin 5 Mayıs’tan bu güne sürdürdüğü mücadele. Örnekleri, Esenyurt Belediyesi işçilerinin direnişi; Çel-Mer Çelik A.Ş.’nin Birleşik Metal’e üye işçilerinin 10 günlük direnişi vb. ile arttırabiliriz.

Patronların saldırıları karşısında ortaya konulan, hem çalışma koşullarımızı hem örgütlülüğümüzü korumaya yönelik bu direnişlerin ortak özelliği ise hepsinin birer “savunma” eylemi olması. Bu direnişlerin hepsi, patronların saldırıları karşısında, işçi ve emekçilerin kazanımlarını- mevzilerini savunma mücadelesi olarak sembolleşiyor. Asgari taleplerin karşılanması ile de ya sonuçlanıyor ya da parçalanarak sönümleniyor.

Bu karakteri, elbette, süre giden direnişlerin sınırlarını ve sınırlılıklarını da açığa vuruyor. Ekonomik talepler etrafında, sendikal önderliklerce yönlendirilen direnişler sendikal bürokrasi üzerinde taban basıncının kurulamadığı durumlarda, sınıf uzlaşmacı bir tavırla, işçiler taleplerinin tümüne ulaşmadan sonlandırılıyor. İkinci olarak, bu direnişler, birincinin de etkisi ile yerel kalıyor; savunma mücadelesini ulusal ve uluslararası düzeyde birleştirecek, ortak talepler etrafında ortak bir savunma hattı yaratacak işçi dayanışmasının önü ya sendikal bürokrasi tarafından ya da sosyalist sol içindeki dar grupçu anlayışlar nedeni ile kesiliyor.

Sınıf hareketinin içinde bulunduğu sürecin bu nesnel ve öznel sınır ve sınırlılıkları, hükümetin ve hükümet yanlısı medyanın direnişleri karalama tutumu ile de birleşiyor. Ve işçi ve emekçiler bir yandan da meşruluk mücadelesi vermeye mecbur bırakılıyor.

Önümüzdeki günlerin direnişler ve dolayısıyla işçi-emekçiler için en belirleyici unsuru ise, yükseltilen şovenizme karşı duruş olacak. Direnç, tek tek işçilerin, ve yerel olarak işyerlerinin mücadelesi değil, bir bütün olarak işçi sınıfının saldırılar karşısındaki cevabı olma niteliğini taşıyabildiğinde, ancak o zaman, patronların ve onların temsilcilerinin politikalarının gücünü kırabilir. Bu yüzden, bu direnci artırmanın olmazsa olmazı bugün işçi ve emekçilerin birliğini sağlamaktan, milliyetçi histeriyle baş etmekten geçiyor.

Mücadeleyi birleştirmek, kitlesel işsizliğe ve kötüleşen çalışma koşullarına karşı, iş güvencesi talebi etrafında, aramızda sinsice yer bulmaya çalışan şovenist yaklaşımlarla da yüzleşerek ortaklaşabilmekten geçiyor. Ve bugün direnişlerin akıbeti tıpkı dün olduğu gibi mücadelenin birleşmesini gerektiriyor.

Sınıf uzlaşmacı tutumları nedeni ile sendikal bürokrasiye, sosyalist sol içindeki dar grupçu ve ikameci anlayışlara ve şovenizme karşı, sınıfın bağımsızlığı ve birliği yolunda atılacak her adım sınıf hareketinin yönünü ve gücünü belirleyecek.

Yazan: Cemre Sava, 6 Ağustos 2010

Yorumlar kapalıdır.