Bosna’da işçiler sokakta

Enteresan zamanlarda yaşıyoruz, daha on beş yıl öncesinde “şavaşlar, sınıflar ve tarih son buluyor” tezlerinden dünyanın dört bir yanında patlak veren devrimler ve ayaklanmalara şahit olduğumuz günlere geldik. Tarihin son bulması şöyle dursun, tarih belki de hiç bu kadar hızlı akmamıştı.

Şimdiden tarihe yazılan olaylar ile dolu 2013 yılının ardından 2014’te sıçrayış ve geri çekilişlerle kendini gösteren seferberlik dalgalarıyla karşı karşıyayız. Son durak Bosna…

İç savaşın yıkımı ardından NATO tarafından fiilen ikiye bölünen Bosna Hersek’te açlıktan ve yoksulluktan kırılan halk, işçiler önderliğinde sokaklara döküldü. Tuzla’da başlayan olaylar yirmi şehre sıçradı.

Bosna’nın karmaşık yapısı

1995’te imzalanan Dayton Antlaşmasıyla ülke, toprakların %51’ini kontrol eden Boşnak-Hırvat Federasyonu, %49’unu kontrol eden Sırp Cumhuriyeti (Bağımsız Sırbistan ile karıştırılmamalı) olmak üzere iki özerk devlete bölündü. Boşnak-Hırvat Federasyonu da kendi içinde birinden ayrı idari mekanizmaya sahip olan on kantona bölünmüştür. Her kantonun ayrı parlamentosu, hükümeti ve kolluk gücü var.

Batı tarafından dilim dilim doğranarak un ufak edikmiş Bosna, Balkanların da en yoksul ülkesi. İşsizlik resmi rakamlara göre %40’u buluyor. Gençler arası işsizliğin ise %50’yi geçtiği tahmin ediliyor.

Olayların patlak verdiği ülkenin 3. büyük kenti Tuzla’da Yugoslavya döneminde kurulan büyük sanayi bölgeleri ve fabrikalar, son yıllardaki özelleştirmeler ve kesintilerle birlikte tek tek kapandı. Sosyal haklarını almak için harekete geçen işçiler 2013 yazından beri devam eden Tuzla kantonu hükümet binası önündeki eylemlerine başladılar. 4 Şubat’ta polisin sert müdahalesiyle birlikte eylemler yirmi şehre sıçrayarak ayaklanmaya dönüştü. Tuzla ve Saraybosna Hükümet binalarının eylemcilerin kontrolüne geçmesiyle birçok kanton hükümeti düştü.

Kitleler ne istiyor?

Sokağa dökülen halk merkezi hükümete taleplerini sundu, öncelikle özelleştirmelerin durdurulmasını, yolsuzluk yapanların ortaya çıkartılarak malvarlıklarına el konmasını, kamu özel sektör çalışanlarının maaşlarının hükümet çalışanlarıyla eşitlenmesini istiyor. Kısaca eskisi gibi yönetilmek istemeyen Bosna emekçileri insanca yaşayacak ücret ve koşullar talep ediyor.

Özellikle Yugoslavya sonrası yeni kuşak, geleceğe olan ümidini yitirmiş durumda. Elbette sokağa çıkanlar sadece politize olan gençler değil, işçiler, memurlar, alım güçü gittikçe düşen emekliler de sahneye çıkıyorlar.

Eylemler, Şubat ayının ilk haftasına göre durulmuş durumda. Ama her an bir kıvılcım, ateşi tekrar yakabilir. Kitlelerin taleplerini gerçekleştircek bir işçi-emekçi hükümeti kurulamadığı sürece de bu potansiyel daim olacaktır.

Ufukta ne var?

Balkanların ortasında yer alan Bosna’nın siyasal ve sosyal krize girmesinin başta Hırvatistan ve Sırbistan olmak üzere çevre ülkelere de etkisi olacaktır. Fakat tarihsel husumetleri bulunan Balkan devletlerindeki sosyal krizlerin, devrimci bir alternatif yaratamadığı takdirde zaten bölünmüş ülkelerin yeniden ve yeniden bölünerek etnik ve dinsel temelli bir çatışmanın fitilini yakma olasılığı da mevcut.

Kitleler, Ukrayna’daki gibi AB ve Rusya ikilemi arasına sıkıştırılmış değiller. Fakat bu ülkeler bir Rusya ve Ukrayna da değiller. NATO güdümündeki bu küçük ülkelerde başlayan veya başlayacak olan kitlesel emekçi hareketleri, tüm Balkan emekçilerini kapsayan devrimci bir harekete dönüştürülemez ise 90’ların o acı günlerini ve “kurtarıcı” sıfatıyla NATO askerlerini yeniden Balkanlarda görmek şaşırtıcı olmaz.

Tarih tekerrür eder mi? Bilmiyoruz ama bu sefer işlerin emperyalizm açısından o kadar kolay olmadığını Ukrayna’dan Bosna’ya, Türkiye’den Mısır’a seferberlik içinde olan Avrasya ve Orta Doğu halkları gösteriyor.

Yorumlar kapalıdır.