Yeni Taşeron Yasası: Güvencesiz çalışmada yeni bir strateji

Bu ay içerisinde Başbakan’a sunulacak ve meclis tatile girmeden kabul edilecek olan Yeni Taşeron yasası “taşeron işçilere müjde”, “binlerce kişinin borcu silinecek” haberleriyle sunuluyor. Ancak biraz incelendiğinde yasanın kendisinin taşeron çalışmanın yaygınlaştırılmasını amaçlayan hilelerle dolu olduğu görülüyor.

Kamuda çalışan 1 milyon 200 bin taşeron işçisi var. Anlaşılacağı üzere yasa yapanın kendisi en büyük taşeron patronu. Yani hükümetin taşeronla bir derdi yok, aksine taşeronu temel çalışma biçimi haline getirirken, kadrolu çalışmayı da güvencesizlik sınırlarına hapsetme derdinde. Hükümetin ucuz ve güvencesiz çalıştırma planı olan Ulusal İstihdam Strateji Belgesi ile yasal ve sistematik hale gelen çalışma yaşamının daha fazla esnek ve örgütsüz kılınması Yeni Taşeron Yasası ile yeni bir aşamaya giriyor. Bu yasa, sendikalar yasası, özel istihdam büroları ve kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi ile birlikte AKP hükümetinin saldırı planlarını istikrarlı bir biçimde uygulamasını sağlayacak başlıklardan biridir.

Yasada neler var?

Yasa tasarısının en önemli maddesi uzmanlık gerektiren işkollarının taşerona devredilebilir olması. Yani bir devlet kurumunda güvenlik, temizlik vb. işkolları tamamlayıcı hizmet adı altında taşerona verilebilirken; artık uzmanlık gerektiren işler de taşeron olabilecek. Bilinen bir gerçek ki, devlet kurumlarında uzmanlık gerektiren alanlar uzun zamandır taşerona verilebiliyordu. Ancak bu uygulamaya karşı muvazaa davası açıp itiraz yoluna gidebiliyordunuz. (Örneğin, BEDAŞ Direnişi’nin hukuki kazanımı muvazaa davasının işçiler lehine sonuçlanması olmuştu) Fakat artık dava açmak da söz konusu olamayacak. Yasa tasarısına göre, bir işyerinde alt işverene (taşeron) iş verilmesi halinde, alt işverenin işçilerine ödenecek ücret ve diğer sosyal haklar asıl işverenin emsal işçisine ödenen ücret ve sosyal haklardan az olamaz. Böylece bir taşeronluk ilişkisinin “muvazaalı” olduğu tespit edilse dahi, taşeron ilişkisi sona ermeyecek. İşçiler asıl işverenin işçisi haline gelmeyecek ve taşeronun işçisi olarak çalışmaya devam edecek. Bu durumda muvazaa tespit edilmesi işçilerin aleyhine işleyen bir sürece dönüşebilecek şöyle ki, taşeron işçisinin maliyetinin asıl işverenin işçisinin maliyetine ulaşması halinde var olan taşeron şirketin yeni ihaleyi kazanması neredeyse imkânsız hale gelecek. İhaleyi kazanan bir başka taşeron şirket ise ücret ve sosyal hakları yüksek seviyeye ulaşmış olan işçileri çalıştırmaya devam etmek yerine kendi işçilerini getirecek. Böylece, muvazaalı çalıştırıldığı tespit edilen işçiler kapı önüne konacak.

Bununla birlikte, kamuda çalışan taşeron işçiler kamu kurumlarına dava açmadan önce SGK’ya başvuru yapacak. SGK’ya başvuru yapılmadan dava açılamayacak. SGK uygun görüş vermezse o zaman dava açılabilecek. SGK yapılan başvuruları yanıtlamazsa, dava açmak için 90 gün beklenecek.

Kamu, kurum ve kuruluşları, kendi personelini çalıştırmadığı sürece, asıl işin tümünü hiçbir koşul aranmaksızın özel şirketlere ihale edebilecek. Ancak, asıl işin tümü ihale edildiği halde bu ilişki bir taşeronluk ilişkisi sayılmayacak. Uzmanlık gerektirme koşulu aranmadan kamu tarafından yapılan tüm asıl işlerin taşeronlaştırılmasının ve özelleştirilmesinin yolu açılacak. Bugün kamuya ait bir madendeki kömür çıkarılması ve taşınması işi ihale edildiğinde, bu alt işverenlik ilişkisi sayılıyordu. Ancak torba yasadaki düzenleme ile artık, bu ihale alt işverenlik ilişkisi sayılmayacak ve hiçbir koşul aranmadan madenin tüm asıl işleri taşerona verilebilecek. Bu işlerde çalıştırılan işçiler de fiili olarak “taşeron” olmalarında rağmen taşeron işçisi sayılmayacak ve taşeron işçileri koruyan yasal düzenlemelerden yararlanamayacak.

Örgütlenme zorlaşıyor

Taşeron çalışmanın sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engellerden biri olduğu bilinen bir gerçek. Taşeron şirketlerin farklı işkolları üzerinden kendilerini tescil ettirmesi ve bu tescil bildiriminin şirket tarafından istendiği zaman değiştirilebilir olması da taşeron işçinin çalıştığı işkolunun sürekli değişmesi anlamına geliyor. Bu da taşeron işçinin istediği sendikaya üye olma hakkını elinden alan bir uygulama. Tasarıda bu uygulamaya dair hiçbir düzenleme yer almıyor.

Neoliberalizmin saldırı stratejisinin bir ayağının güvencesizleştirme diğer ayağının ise temel hizmetlerin piyasalaştırılması olduğu göz önüne alındığında Sendikalar ve Toplu İş Sözleşme Yasasından sonra Yeni Taşeron Yasası’yla da hükümetin saldırı planının sistematik olduğu görülmektedir. Bu plana karşı Türkiye emek hareketinin geleceğini, sınıf mücadelesi ve sınıfın örgütlülüğünün bu yeni süreç karşısında alacağı tutum belirleyecektir.

Yorumlar kapalıdır.