İngiltere ile sınır bekçiliği anlaşması

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tahminlerine göre 2022 yılında dünya genelinde 28 milyon kişi kaçırıldı. Rapora göre, insan kaçakçılığıyla bağlantılı olarak zorla çalıştırma, fuhşa zorlanma, zorla evlilik gibi muamelelere en açık olan kesimler arasında göçmenler bulunmakta. Yani, göç ettikleri ülkelerden gitmeleri istenen insanların bir kısmı, gelebilmek için korkunç koşullar altında yolculuk ettikten sonra bunlarla karşı karşıya kalıyorlar; yolculuk esnasında kazada ölmedilerse veya sınırdaki kolluk kuvvetleri tarafından öldürülmedilerse şayet.

Yazıya özellikle insan kaçakçılığına dikkat çekerek girmek istedim çünkü yakın zamanda Türkiye ve İngiltere arasında, insan kaçakçılığının ve yasadışı göçün engellenmesi için bir anlaşma yapıldı. İngiltere hükümeti, Ruanda ile yapmaya çalıştığı anlaşma sırasında Türkiye ile de yeni bir “işbirliği” yapmak istediğinin sinyalini vermişti. Anlaşmaya göre Türkiye’nin “düzensiz” göçle mücadele etmesi ve insan kaçakçılığı ağlarını çökertmesi için Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bir “Mükemmeliyet Merkezi” kurulacak, İngiltere bu merkeze destek verecek ve iki ülkenin kolluk kuvvetleri istihbarat paylaşımı ve ortak operasyonlar yapacak. Kısacası, İngiltere sınırlarını göçmenlere kapatmaya devam ederken Türkiye’nin AB’den sonra İngiltere için de sınır bekçiliği yapması için fon akıtacak.

Peki insan kaçakçılığında hükümetlerin hiç mi sorumluluğu yok? Bu tür şebekelerin ve mafyatik yapıların kapitalist devletlerin yozlaşmış kurumlarıyla, bürokrasiyle ve sermayeyle suç ortaklığı yapmadan faaliyet yürütebileceğine inanmak fazlasıyla iyimser olurdu. Öyleyse ikiyüzlü politikaları reddetmek ve gerçekçi bir politika savunmak şart.

İngiltere’nin sığınmacı hapishanesi işlevi gören Bibby Stockholm gemisi, Teksas-Meksika sınırındaki Rio Grande Nehri’nde olduğu gibi testereli şamandıra kullanacak kadar ileri giden uygulamalar, Yunanistan’daki orman yangınlarında sınırda mahsur kalan mültecilerin ölüme terk edilmeleri, Türkiye’de Geri Gönderme Merkezlerindeki işkence ve kötü muameleler… Bunlar en yalın tabirle insanlık suçudur. Ve göçmen sorununun politik olduğunu görmeyi; sınıf kardeşlerimiz olan göçmenleri düşman bellemeyi değil, onlarla dayanışarak ve haklarını savunarak mücadele etmeyi gerektirir. İşte bu yüzden; baskıcı rejimlerin finansörlüğünü yapan veya göçe zorlayan koşulları yaratan emperyalist ülkelerin sınırlarını açmasını, göçmenlere dönük baskı ve ayrımcılığın son bulmasını ve tüm mülteci haklarının tanınmasını savunuyoruz.

Sıkça söylüyoruz, yine söyleyelim: Kimse nedensiz göçmez. Göçmenler kendi ülkelerinde eşit, özgür, adil ve insanca bir hayat süremedikçe, diktatörlük rejimleri devrilmedikçe, tüm kapitalist ve ırkçı hükümetlerle mücadele etmedikçe dünyada göçmen/mülteci sorunu da bitmeyecek. İşte bu yüzden bu konuda enternasyonalist bir mücadeleyi savunuyoruz.

Yorumlar kapalıdır.