Elektrikli araçlar çözüm mü?

Geçen 2 yılın ardından bu bahar bende ilk defa yaşadığım hissini uyandırdı. Bunda pandeminin bitmesine az kalması ve tüm sorunlara rağmen baharı yasaklar olmadan karşılamamın verdiği rahatlığın payı da olabilir ya da bu benim hüsnükuruntumdur sadece. Belki de İstanbul’daki trafiğin son zamanlarda azalmış olmasının da bunda etkisi vardır. Trafik kendiliğinden azalmadı tabii ki; artan enflasyon, Ukrayna’nın işgalinin neden olduğu kriz ve yükselen döviz baskısıyla motorine ve benzine peş peşe gelen zamlar da buna neden oldu. Diğer yandan araba endüstrisinin kurtarıcı olarak pazarladığı, “temiz ve çevreci” olarak lanse edilen elektrikli araçlar kötü gidişe çözüm olabilir mi ve bizi neler bekliyor, gelin beraber bakalım.

Elektrikli araçlar nasıl hayatımıza girdi?

Türkiye’nin gündemine özellikle son dönemde TOGG yerli ve milli araç projesiyle giren elektrikli araçlar aslında uzun zamandır dünyanın öncelikli gündemlerine girmiş durumda. Aslında ilk elektrikli otomobil 1853 yılında Thomas Davenport tarafından icat edildi. Fakat akünün maliyetli olması, uzun süreli kullanıma uygun olmaması ve şarj sürelerinin uzunluğu onu içten yanmalı motorlara karşı dezavantajlı yaptı. 1996 yılında Toyota, Prius ile ilk defa seri olarak elektrikli araç üretmeye başladı. Bunu takip eden yıllarda hepimizin de tanıdığı Tesla ve onun takipçisi onlarca elektrik araç çıktı. Tahmin edebildiğimiz kadarıyla bu sadece otomobille kalmayacak; şimdiden tır ve gemilerin de elektrikli versiyonlarının üretimi için prototipler hazırlanıyor. Peki sektörün yaşanabilir dünya için “yeşil hareket” olarak pazarladığı elektrikli araçlar bakalım ne kadar çevreci?

Karbon salımları gerçekten 0 mı?

Elektrikli araçlar 0 karbon salımıyla pazarlansa da aslında gerçek öyle değil. Münih’teki Ifo Enstitüsü’nde yayımlanan bir araştırma raporuna göre, pil üretimi için lityum, kobalt ve manganez madenciliği çok fazla enerji tüketiyor. Sadece Tesla 3 araçların pilini üretmek için 11 ila 15 ton karbondioksit atmosfere salınmakta. Bunun yanında araçların şarj olması için gerekli elektrik de ne yazık ki çoğunlukla termik santrallerden karşılanmakta. Tüm bu hesaplamalara göre, kullanımda kaldığı süre boyunca elektrikli araç atmosfere kilometre başına ortalama 150 gram karbondioksit bırakmış oluyor.

Ne yapmalı?

Elektrikli araçlar, karbon salımının düşürülmesinde önemli bir faktör olabilir. 2019 yılında salınan yaklaşık 7 milyar metreküp CO2’nin %29’undan taşımacılık sektörü sorumlu. Ve şu an taşımacılık sektöründe petrol ve türevlerinin kullanımı hâlâ %90’ın üzerinde. Fakat kapitalizmin örgütlediği asıl konu tüketim ve aşırı üretim, buna bağlı olarak yarattığı krizler; yani önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, kapitalizmin veya Musk’ın amacı dünyanın daha yaşanabilir bir gezegen olması değil. Sadece ve sadece kendi kârlarını düşünüyorlar, yani onun sürdürülebilir olmasını umursuyorlar. Fakat bizim insanlık ve doğa için gerçekçi planlarımızın olması lazım, karbon salımını azaltmanın yanı sıra doğaya hasar vermeden, bireysel ulaşıma değil toplumsal ulaşım ihtiyaçlarına yönelik daha yapısal, zenginleri daha zengin yapacak projeler yerine temel ihtiyaçlarımıza cevap verecek projeler için örgütlenmeli ve diretmeliyiz.

Yorumlar kapalıdır.