Emperyalist-kapitalist sisteme ve kurumlarına boyun eğmeyelim!

Kurtarıcımız değilsiniz, kurtardığımız da olmayacaksınız!

Belki hiçbirimiz iktisatçı değiliz, siyaset bilimci değiliz, sosyolog değiliz… Ama “kriz nedir” sorusuna hepimizin ortak bir cevabı vardır; kolayca, “yoksullaşmadır, işsizliktir,” deyiveririz. Çünkü yaşadıklarımız öğretir, deneyimleri ortaklaştırır. İşçi sınıfının belleğini diri tutar.

“Kriz, yoksulluktur, işsizliktir; ama yalnız bizim için! Yalnız işçiler ve emekçiler için…” cevabı, verilen en gerçekçi cevaptır bu yüzden. Ve bu cevap, bugün belki küçük, belki dağınık; ve belki yeterince örgütlü değil; fakat dünyanın birçok yerinde dile getirilmeye devam ediyor.

Patronlar sınıfının cevabı

Öte yandan, patronlar sınıfı her daim kendi cevabını ortaya koyuyor. “Kriz, fırsattır” diyor. “Krizi aşarken, meyvelerini de toplarız; toparlanır, yolumuza devam ederiz.”

Geçtiğimiz ay gerçekleşen G20 zirvesinin ana söyleminde olduğu gibi: Küresel finansal sistem nasıl kurtulur, bu tartışılıyor. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) nasıl işlerliğini sürdürür, bu konuşuluyor; çünkü sistemi ve bu emperyalist-kapitalist sistemin kurumlarını kurtarmak, bu sınıfın kendisini kurtarabilmesi anlamına geliyor.

İşte, bu nedenle, 6-7 Ekim tarihlerinde İstanbul, bir yandan bu kurtarma operasyonuna ev sahipliği yapıyor. Bir yandan da, mücadelenin sesini giremediği toplantı salonlarının dışından, belirleyemediği politikaların sermayedaşlığını protesto ederek yükseltenlerce kuşanıyor.

Kurtulan kim olacak?

Toplantı, 186 ülkenin maliye bakanlarını, merkez bankası uzmanlarını, akademisyenlerini ve sermaye çevrelerini bir araya getiriyor. Krizden çıkış ve kriz sonrası toparlanma sürecinin stratejisini kurmayı amaçlıyor.

Peki, bu strateji neyi içeriyor? Tahmin etmek zor mu? Mesela bu kurumların güçlenmesi ne anlama gelir, cevaplamak için çok uzağa gitmeye gerek var mı? Henüz açılımını bile bilmeden öğrendiğimiz şeyin, her yeni doğanın IMF’ye borçlu doğduğu olduğunu hesaba katarsak, gerek yok. Bunların ömrünü bir kenara koyup, yalnızca kendi ömrümüzce bir tahlile girişsek bile eğitime, sağlığa bile uzanan politikalarının sonuçları ile yüzleşmiş olmaz mıyız? Borçlanan bizleriz, alınan borçla mağdur edilen yine bizler değil miyiz?!

Yazıya cevaplardan söz ederek başladık. Çünkü, cevapların çözümleri belirlediğini biliyoruz. Çünkü, cevaplarımızın dâhil olduğumuz sınıfça belirlendiğinin farkındayız.

Bu yüzden, kriz ekonomiktir diyenlerin karşısında, hayır bu politik bir krizdir diye ısrarla duruyoruz.

Bugün, IMF ve DB’nin güçlenmesini, krize bir çözüm olarak sunanlarla, bu krizin sorumlusunun, IMF’nin ve DB’nin birer yüzü olduğu emperyalist-kapitalist sistemin ta kendisi olduğunu savunanlar arasındaki fark politiktir.

Tıpkı, küresel finans sistemini kurtarma çabası ile işçi ve emekçilerin mağduriyetini azaltma çabası arasındaki farkın politik olması gibi.

Birinciler, burjuvazinin, işçi sınıfının boynuna taktığı zincirin politik bir ifadesidir. Ve önümüzdeki günlerde İstanbul’da gerçekleşecek bu toplantı bu zincirin bir halkasıdır.

Karşısında, meydanlardan yükselecek cevap da işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin politik tutumunun bir ifadesi olmalıdır. Krizin bedelini ödeyen olmamak adına, kapitalist sistemi ve kurumlarını teşhir etmek adına…

Değil mi ki tek gerçek hayattır, payımıza düşenlerle meydanlar 6 Ekim’de bu gerçeği haykıracaktır!

Kriz kapitalizmdir!

Kriz, IMF’dir, DB’dir: Kapitalizmin sınıf karşıtı, yoksullaştırıcı, sömürücü politika ve uygulamalarıdır.

Ne kurtarıcımız ne de kurtardığımız siz olacaksınız!

Yazan: Cemre Sava (29 Eylül 2009)

Yorumlar kapalıdır.