TİP eleştirilerinin eleştirisi ve “TİP eleştirisi”

Son birkaç aydır birçok demokrat ve sosyalist yayın organında TİP’i eleştiren birçok metin yayımlandı. Ne var ki, bu eleştirilerin hiçbirisi politik değildi: Yani TİP’in siyasal programını, siyasal stratejisini, seçim politikasının siyasal içeriğini ve taleplerini değil, yalnızca TİP’in seçim taktiklerini eleştiriyorlardı. Elbette taktiler de eleştiriye açıktır. Ancak TİP’in seçim taktiklerinin söz konusu eleştirileri siyasal bir bilançoya değil, kaba bir matematiksel hesaba ve toplama-çıkarma işlemlerine dayanıyordu.

Dolayısıyla polemikler, işçileri seferber etmeyi ve iktidara taşımayı öngören sosyalist strateji tartışmalarını besleyen bir karaktere ne yazık ki sahip olamadı; aksine bunlar, küçükburjuva demokrat kamuoyunun meclisteki temsiliyet sorununu salt sayısal bir yüzeysellikle ele alan histerisini ve bu histerinin bir sonucu olarak aynı kamuoyunun ruhsal durumunun üzerine çöreklenen politik demoralizasyonu besledi.

Durum öyle vahim bir noktada ki, bugün TİP’in izlediği çizginin Marksist bir eleştirisinin şartı, TİP eleştirilerinin Marksist eleştirisine indirgenmiş durumda.

Açıklamaya çalışalım.

İşçi Demokrasisi Partisi olarak 14 Mayıs’taki parlamento seçimlerinde TİP listelerinden 5 işçi milletvekili adayı gösterdik. Emekçi kamuoyu elbette TİP ile politik farklılıklarımızın var olduğunu biliyor. TİP ile seçimlerde ilan ettiğimiz eylem birliği sırasında, TİP’li mücadele dostlarımıza da elbette danışarak ve onları bilgilendirip ilerleyerek, bu siyasal farklılıklarımızı da yansıtan taleplerimiz ile sloganlarımızı öne çıkarmaktan ve yine bu farklılıkları siyasal-stratejik bir boyuttan değerlendirme gayreti içinde olan metinler kaleme alarak yayımlamaktan imtina etmedik.

Bu politik farklılıklar ve stratejik ayrılıklar temel olarak 3 başlığın altına toplanabilirler: I.) Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki tutum; II.) Saray rejiminden kopuşun yolu ve III.) TBMM’ye dönük siyasal yaklaşım.

İDP, 14 Mayıs’ta gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Kemal Kılıçdaroğlu da dahil hiç kimseye oy çağrısı yapmadı. Saray rejiminden kopuşun Kılıçdaroğlu’na oy vererek gerçekleşemeyeceğini vurguladı ve bu rejimin varlık şartlarının Türk kapitalizminin ve sermaye birikim modelinin sosyoekonomik niteliklerinde yattığını söyleyerek, rejimden çıkışın yönteminin seçimlerle sınırlandırılmış bir yönelişte değil, sınıf mücadelesi politikalarında yattığını; yani TBMM’nin bugünkü yapısında güçlü bir “halk temsili” olsa dahi, Saray rejiminden kopuşun organize edilemeyeceğini ileri sürdü. Yine İDP, TBMM’nin bugünkü haliyle asla “halkın meclisi” olamayacağını, bu meclisin oldukça aristokratik birtakım sınıfsal çıkarlar üzerine inşa edildiğini söyledi. İDP olarak burjuva demokratik temsiliyet kurumlarından sonuna dek yararlanılması gerektiğini belirttik, ancak bu kurumlar hakkında demokratik yanılgılar yaratmanın işçi hareketi açısından ölümcül tehditler barındırdığı konusunda da uyarıda bulunduk. Son olarak Beştepe-TBMM açmazı karşısında siyasal ve  devrimci bir kopuşun sağlanması için, yasama ile yürütmeyi kendisinde birleştirecek olan bir Kurucu Meclis’in toplanması gerektiği savunduk.

Yukarıda sözünü ettiğimiz TİP eleştirilerinin, yine yukarıda verdiğimiz 3 ayrım noktamız konusunda TİP’e yönelttiği herhangi bir eleştiri yok çünkü bu konularda TİP’ten farklılaştıkları bir yön yok.

Bilindiği üzere TİP ile birlikte YSP, TKP ve Sol Parti de “1 oy Kılıçdaroğlu’na, 1 oy partimize” sloganını kullanıyor (not düşelim, TKP “sol” eliyle “sağ” kulağını göstererek “1 oy Erdoğan gitsin diye…” ifadesini tercih ediyor).

Yine, mücadele dostlarımız olan bu partiler, Saray rejiminden çıkışın ilk adımının Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi olduğunu söyleyerek, rejim karşıtı toplumsal mücadeleleri, sınıf mücadelesinin politik ihtiyaçları ve otoritesi altında yeniden organize edecek şekilde hareket etmiyorlar.

Ve TİP’e dönük birçok eleştiriler yöneltmelerine rağmen, TBMM sorunundaki siyasal yaklaşım noktasında da, bu yapıların TİP ile arasında ciddi stratejik farklılıklar olduğu söylenemez. Okuyucuyu sıkmamak adına, burada yalnızca birkaç kısa alıntı kullanacağım:

“Şu ana kadar aldığımız oyları ikiye, üçe katlamamız gerekiyor ki Meclis’e büyük bir farkla Yeşil Sol’u yansıtalım. Hedefimiz 100 milletvekilinin üzerine çıkmak. Bunu başarabilirsek parlamentoda anahtar bir rol üstlenebilirsek, parlamentoda hiçbir yasanın bizim onayımız dışında geçmeyeceğini herkesin bilmesi gerekiyor.” (Pervin Buldan, Artı Gerçek, 23 Nisan 2023)

“Türkiye meclisle yönetilecek, meclisin üzerinde hiçbir güç olmayacak.” (TKP açıklaması, 21 Eylül 2022)

“Bir parlamentonun güçlü olması ne demek? Emekçi halkla bir bağının olması demek. Ama bunu gözeten yok. Parlamentonun halkla güçlü ilişkileri olmalı denilince sadece esnaf ziyareti akla geliyor. Eğer parlamentonun güçlü olmasını istiyorsak halk örgütlerinin gücünü parlamentoya yansıması gerekir.” (Hakan Öztürk [EHP Genel Başkanı], Gazete Duvar, 25 Nisan 2023)

Başlıktaki “TİP eleştirisi” ibaresini tırnak içine almamız bundandı: Zira İDP olarak TİP’e yönelik eleştirilerimiz ile YSP, TKP, Sol Parti, EHP’ye veya yukarıdaki 3 başlık konusunda bu yapılarla benzer bir siyasal yönelime sahip herhangi bir mücadele örgütüne yönelik eleştirilerimiz arasında politik olarak hiçbir fark yok. Beştepe ve TBMM karşısında proleter sınıfların önüne devrimci bir kopuş perspektifini değil, merkezinde seçimlerin olduğu reform projelerinin konduğu bütün anlayışlara dair eleştirilerimiz aynı.

TİP eleştirilerinin eleştirisinin siyasal anlamı ve önemi burada yatıyor: Devrimci sosyalizm açısından parlamento temsili asla bir nicelik sorunu (milletvekili sayısı) olmadı, daima bir nitelik sorunu (proletaryanın sosyalist eğitimi) oldu. Devrimci politikanın seçim taktiklerine, seçim taktiklerinin ise parlamentoda elde edilecek olan koltuk sayısının yükseltilmesi tartışmasına indirgenmesi, işçi hareketinin öncüsünde derin politik yanılsamalar ve onun bilincinde tarifsiz zararlar bırakıyor. Bütün açıklığımızla şunu diyebiliriz ki, sınıf mücadelesi ve proleter öncü üzerinde, TİP’e dönük meclis temsili merkezli eleştiriler, TİP’in meclis temsili merkezli politikalarından daha derin bir olumsuz etkiye sahip.

İşçi Demokrasisi Partisi’nin bütün bir seçim stratejisi ile taktiklerini belirleyen ilkeler, büyük Marksist öğretmenlerimiz olarak gördüğümüz tarihsel önderlerimiz tarafından şöyle özetleniyor:

“Parlamento (Reichstag) seçimlerine katılıyor olmamızın gerçek amacı, sosyalist eğitimi yaygınlaştırmamıza olanak sağlamaktır. (…) Sendikal ve parlamenter mücadelelerinin sonucunda, proletarya, bu tip mücadeleler yoluyla kökten bir toplumsal değişimi başarıya ulaştırmanın imkansız olduğuna ikna olur ve iktidarın fethinin kaçınılmaz olduğu anlayışına varır.” (Rosa Luxemburg, Reform mu devrim mi?, 1900)

“Seçimlere, her şeyden önce halkın politik olarak aydınlatılmasının bir aracı olarak değer veren sosyal demokrasi açısından temel sorun, elbette ki, halkla ilişki içinde yapılacak olan bütün bir propaganda ile ajitasyonun ideolojik ve politik içeriğidir.” (V. İ. Lenin, “Seçim Kampanyası ve Seçim Programı”, Toplu Eserler, Cilt 17)

“Komünistler, kitlelerle bir bağ olarak Cortes [İspanyol parlamentosu] forumuna ihtiyaç duyar; ve bu bağdan Cortes’i yıkacak olan eylemler gelişir. Parlamentoya ilişkin devrimci diyalektiğin özü budur.” (Lev Troçki, İspanyol Devrimi ve Onu Tehdit Eden Tehlikeler, 28 Mayıs 1931)

“Bir devrimci partinin seçimlere dönük propogandasının üç amacı vardır ve bu üç amaç, bir hedefte sentezlenir: Partiyi geliştirmek ve güçlendirmek. İlk amaç rejimi teşhir etmek ve reddetmektir. İkinci amaç işçi sınıfına, sorunlarının çözümlerinin olası parlamento veya seçim faaliyetlerinde değil, kendi seferberliklerinde yattığını göstermektir. Üçüncü amaç bir sosyalist işçi devrimine duyulan ihtiyacı ve ülkedeki krize karşı tek çıkış yolu olarak işçi sınıfının iktidarı alması gerektiğini göstermektir. (Nahuel Moreno, Sosyalist ve Devrimci Bir Seçim Kampanyası, Aralık 1972)

Tüm olası eksikliklerimiz ve hatalarımızla beraber, biz bu ilkeler ışığında bir seçim kampanyası yürütmek için çalışıyoruz. Bizim açımızdan, yukarıda ifade ettiğimiz eleştiriler, hiçbir şekilde YSP’li veya TİP’li veya başka bir mücadele örgütünden yoldaşlarımızla eylem birlikleri içinde bir araya gelmemenin, dayanışma içinde olmamanın, rejime karşı birlikte mücadele etmemenin mazeretleri olamaz. Bu eleştirileri dile getiriyoruz çünkü bu tartışmaların bizi zayıflatacağına değil, güçlendireceğine; muğlaklığa değil kesinliğe yol açacağına; sömürülen ve ezilen sınıfların elinin altındaki politik araçları törpüleyeceğine değil, zenginleştireceğine inanıyoruz.

***

Editörün önerdikleri

Yorumlar kapalıdır.