Savaş ve baskı politikaları Saray’ı kurtarır mı?

Türkiye Suriye’nin kuzeydoğusuna operasyon yapacağını ilan etti. Önce Erdoğan “güvenli bölge” oluşturmada yarım kalan işlere devam edileceğini duyurdu; sonrasında ise bu açıklama MGK kararı haline getirilerek operasyonun “…milli güvenlik ihtiyaçlarımızın gereği olduğu” belirtildi.

Bilindiği gibi bugüne kadar Suriye topraklarına defalarca operasyonlar yapıldı. Daha önce Şah Fırat, Fırat Kalkanı, İdlib operasyonları, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatları düzenlendi. Halihazırda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Bölgesinde bir ay öncesinde başlatılan Pençe Kilit operasyonu devam etmekte ve bölgeden her geçen gün yeni bir asker kaybı haberi daha gelmekte.

Mevcut iktidar, yaşadığı çoklu krizi baskı ve savaş politikaları ile aşmaya çalışıyor. AKP-MHP iktidarı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali dolayısıyla oluşan uluslararası durumdan faydalanarak sınır ötesi operasyonlara hız veriyor. Aynı zamanda iktidar dış politikada Ukrayna işgalinin yarattığı yeni dengeler neticesinde kendine arabulucu rolü ile manevra alanı açmaya çalışırken, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine karşı veto tehdidini kullanarak ABD ile pazarlık gücünü artırmaya çalışıyor. Aynı zamanda “teröre destek” adı altında verilen mesajlarla sınır ötesi operasyonlarını baskı ve savaş politikalarının meşru gerekçesi olarak kullanmak istiyor.

Rusya’nın önemli sayıda askeri birliğini Suriye’den çekerek kontrolündeki alanları İran’a bırakmasının uluslararası arenada çeşitli hesapları beraberinde getirdiği görülmekte. Erdoğan da bölgede sürdürdüğü yayılmacı politikalar ile bu hesapların bir parçası olmaya çalışarak mültecileri bu politikanın bir maşası haline getiriyor. Bu politikanın işçi ve emekçiler için büyük bir felaket olduğunu söylemeye gerek yok.

Aynı zamanda Kürt sorunundaki baskı politikalarının önemli bir gerekçesi haline getirilen sınır ötesi operasyonların Türkiye’yi daha büyük tehditlerle karşı karşıya bırakacağını belirtmek gerekiyor. Millet İttifakı da dahil olmak üzere burjuva muhalefetin milliyetçilik kisvesinde bu operasyonları desteklemesi, Kürt sorununda rejimin tarihsel tutumunu gösterir nitelikte.

İktidarın giderek güç kaybettiği bir dönemde sınır ötesi operasyonların iç politikadaki işlevselliğini tahmin etmek zor değil. Erdoğan Rojava’ya yönelik operasyonu elbette ki şovenizmi kışkırtmak için kullanacak ve ekonomiden hukuksuzluğa içerideki tüm bu kötü gidişatı unutturmak isteyecek. Bu operasyon tıpkı diğerleri gibi başta Kürt siyasi hareketi olmak üzere muhalefet kesimlerini kriminalize etmenin başlıca araçlarından birini oluşturacak. Zira kaybetme ihtimalinin giderek arttığı yaklaşan seçimler dolayımında baskı ve korku iklimini yeniden oluşturabilme ihtimalinin yoklanması söz konusu. Gezi Davası ile siyasi muhalefete verilen gözdağı, Kaftancıoğlu’nun hapis ve siyaset yasağı kararı, seçim yasası, hapishanelerdeki hukuksuzluklar, kültür sanat alanındaki yasaklamalar ve daha pek çoğu karşısında iktidar bu gibi araçları bu doğrultuda seferber etmeye çalışmaktan geri durmayacak. Bu anlayış esas olarak iktidarın demokratik siyaseti nefessiz bırakma ve mevcut başarısızlıklarını örtme amacını taşıyor.

İktidarın bilindik baskı yöntemlerine başvurması, giderek daha fazla aşındığını gösteriyor. Bu çerçevede diyoruz ki; sınır ötesi askeri operasyonlar asla bir çözüm değildir. Bu operasyonlar son bulmalı, Kürt halkına dönük baskı politikalarına son verilmeli, demokratik hak ve özgürlükler derhal tanınmalıdır. Bütün bunlar ancak emekçi halkların kardeşliği ve ortak mücadelesiyle sağlanabilir.

Yorumlar kapalıdır.