Yemeksepeti işçisi milletvekili adayı Deniz Kondil: “Güvencesiz, sendikasız, esnek çalışmaya hep beraber dur diyelim”

Merhaba Deniz. İşçi Demokrasisi Partisi üyesi bir Yemeksepeti işçisi olarak Türkiye İşçi Partisi’nin listesinden İzmir 2. bölge milletvekili adayı oldun. Öncelikle seni kısaca tanıyabilir miyiz?

Merhaba. Öncelikle teşekkür ederim bu röportaj için. Gazete Nisan okuru işçilerin ve emekçilerin, İşçi Demokrasisi Partisi’nin şu anda sürdürmekte olduğu seçim çalışmalarından birçok şey öğrenebilmesini ve bu çalışmanın genel olarak işçi sınıfının örgütlülüğünü ve bilincini olumlu yönde etkilemesini diliyorum. Ben Deniz Kondil. 26 yaşındayım. Yemeksepeti işçisiyim ve İşçi Demokrasisi Partisi üyesiyim. Aynı zamanda Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) üyesiyim.

Kaç yıldır işçilik yapıyorsun? Yemeksepeti’nde depo işçisi olarak çalışmaya başlamadan önce hangi sektörlerde çalıştın?

Ben işçiliğe bir kompozit alüminyum kaplama dükkanında 13 yaşımda başladım. Lise bitene kadar Manisa Kent Parkı’nın inşaatında çalıştım. Annem bir ev işçisi, babam ise Vestel’de çalışan bir metal işçisi; dolayısıyla emekçi bir ailede dünyaya geldim ve kendimi bildim bileli çalışıyorum. Yemeksepeti’nden önce, ben de babam gibi bir metal işçisiydim. Standart Profil ve Bosch fabrikalarında çalıştım. Metal işçisi olmadan önce ise Enka Plastik’te çalışıyordum.

Yemeksepeti’ndeki sendikal örgütlenmenin öncülerinden biri olduğunu biliyoruz. Peki daha önce çalıştığın fabrikalarda hiç benzer deneyimlere sahip olmuş muydun?

Standart Profil’deyken sendikal örgütlenme faaliyeti içinde yer aldım. Patron, sendikalaştığımızı duyunca, fabrikaya, kendisinin daha iyi anlaşabileceği başka bir sendika, bir sarı sendika soktu. İşçilerin kendi seçtiği sendikada üye kalmayı sürdürdüğüm için işten çıkmaya zorlandım. Bosch fabrikasında sözleşmeli olarak çalıştım ancak kadroya alınmadım ve orada da işime son verildi. Girdiğim bütün fabrikalarda partimin bana sağladığı politik-programatik çerçeve uyarınca işçi dostlarımın sorunlarına örgütlü çözümler yaratmak için seferber oldum.

Yemeksepeti’ndeki mücadeleniz bütün Türkiye tarafından bilinir oldu. Son yıllarda bütün kamuoyunun dikkatle takip ettiği ve sempati hissettiği, dayanıştığı en önemli emekçi seferberliklerinden birisi haline geldi. Bize bu süreci özetleyebilir misin?

Birkaç yıl önce Yemeksepeti’nde depo işçisi olarak çalışmaya başladım. Burada Yemeksepeti İşçi Komitesi’nin bir parçası olarak, sendikal örgütlenmeye öncülük ettim. Haklısınız, bizim hikâyemiz oldukça popüler oldu. Yemeksepeti patronu bir gecede işkolumuzu değiştirerek bütün sendika üyeliklerini düşürdü. Taşımacılık işkolunda görünmediğimiz için, Covid-19 aşıları sektörümüzün çalışanlarına açıldığında, pandemiyle en çok yüz yüze gelen işçiler olmamıza rağmen, aşı olamadık. Daha sonra mücadele ederek aşı hakkımızı kazandık. Tıpkı sendikal çoğunluk tespitimizi mücadele ederek aldığımız gibi. Ancak Yemeksepeti patronu sendikal çoğunluk tespitine itiraz etti. Şimdi binlerce Yemeksepeti işçisi olarak yıllardır, Türkiye mahkemelerinin sendikamıza hak ettiği yetkiyi vermesini bekliyoruz.

Yemeksepeti işçileri olarak talepleriniz nelerdi?

Aklıma gelen birkaç tanesini hızlıca sayayım: Performans ve hız odaklı çalışma rejimine son verilmesi, Road Runner uygulaması üzerinden kuryelerin performans köleliğine zincirlenmesinin derhal sonlanması, iş güvencemizin yaptığımız hıza ve taşıdığımız paket sayısına bağlı olmasına son verilmesi, mesai saatlerinin keyfi bir şekilde uzatılmasına son verilmesi, ücretlerin tam yatmasının sağlanması ve ücret politikasının işçilere şeffaf olması, fazla mesailerin hastalık raporundan düşülmemesi, maaş bordrolarında uygulanan hukuksuzluklara dur denmesi, mobbinge ve sürgünlere son verilmesi, şubeler ve kuryeler arası yarışın teşvik edilmesine son verilmesi, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasının sağlanması, bizi hastalıktan, yaralanmadan, sakatlanmadan ve ölümden koruyacak kalitede koruyucu ekipmanların sağlanması ve benzerleri.

Bu taleplerin hayata geçmesi için nasıl çalıştınız?

İşçiler taleplerini ancak mücadele ederek kazanabilirler. Biz de mücadele ettik. İşçi hareketi tarihi bize, bu mücadelelerin birtakım kazanımlarla sonuçlandığını gösteriyor. Mesela toplu iş sözleşmesi ve sendikal örgütlenme, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarıdır. Biz de mücadele ederken bu kazanımlara erişmeyi hedef olarak koyduk önümüze. Bütün bu haklarımızı nasıl kazanabiliriz? Seferber olarak. Bu haklarımızı nasıl kalıcı kılabiliriz? Toplu iş sözleşmesiyle. Türkiye’de toplu iş sözleşmelerini yapma yetkisi hangi kurumlardadır? Sendikalarda.

Sendikalar ve toplu iş sözleşmesi yasalarında köklü değişiklikler talep ederek seferber olmamız gerekiyor.

Siz Yemeksepeti işçileri gibi sosyal hakları için ve sendikalaşmak için mücadele eden işçilere, emekçilere buradan iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

Biliyorum, Türkiye’de bizim gibi yüz binlerce işçi var. Sendikalaşmaya öncülük eden işçiler derhal işten atılmakta. Sendika üyelerine baskılar yapılarak işçiler istifaya zorlanmakta. Sendikaların toplu iş sözleşmesi yetkisi almalarına yönelik uzun hukuki süreçlerden yararlanılarak sınıfımızın ücret ve sosyal hak talepleri baskılanmakta. İşte bu nedenle, sendikalar ve toplu iş sözleşmesi yasalarında köklü değişiklikler talep ederek seferber olmamız gerekiyor. Bu seçimlerde İDP’li bir işçi olarak aday olmamın sebeplerinden biri de bu. Bir sendikanın işyerinde yetki alabilmesi için işçilerin irade beyanı yeterli olmalıdır. Diğer bütün sözde yasal gereklilikler ve barajlar, patronların sendikalaşma hakkına karşı gerçekleştirdikleri saldırılardır.

Ücretlerimizin her üç ayda bir otomatik olarak gerçek enflasyon oranında yükseltilmesi için hep beraber mücadele etmeliyiz.

Seçim kampanyan hangi temel talepler üzerinden ilerleyecek?

Az önce bahsettiğim konulardan ilerleyecek olursak, ilk talebimizi şu cümleyle özetleyebilirim: Güvencesiz, sendikasız, esnek çalışmaya hep beraber dur diyelim. Bunun haricinde işçiler sendikalaşırken işsiz kalmaktan doğal olarak çok korkuyorlar. Bunun karşısında da bir önerimiz var: işten atmaların yasaklanması. Ama yetmez: Üç vardiya çalışan işyerlerinde 6 saat işgünü ve 4 vardiya sisteminin uygulanmasını savunarak, işsiz kardeşlerimize iş bulunması için hep beraber mücadele edelim diyorum ben. Bir diğer sorun yoksulluk. Hükümet kaşıkla veriyor ama kepçeyle alıyor. Zenginler daha da zenginleşiyor, bizim ücretlerimizin alım gücü neredeyse her dakika düşüyor artık. Bu yüzden ücretlerimizin her üç ayda bir otomatik olarak gerçek enflasyon oranında yükseltilmesi için hep beraber mücadele etmeliyiz. Başta kadınların ve gençlerin ücretlerinde olmak üzere, eşdeğer işe eşit ücret uygulamasının hayata geçirilmesini sağlamalıyız. Çünkü hepimiz birimiz ve birimiz de hepimiz için mücadele edebilmeliyiz. Kampanyamızın temel sloganı ise “Emekçiler Yönetmeli”. Türkiye’de bir rejim sorunu, bir iktidar sorunu var. Neden işçiler bu iktidar tartışmasına kendi yönetimlerini önererek katılmasınlar ki? O yüzden diyoruz ki, Saray rejiminden ve kapitalist sömürü düzeninden kopuş için Emekçiler Yönetmeli.

***

Editörün önerileri:

Yorumlar kapalıdır.