İspanya’da devrimci sendikacılar göçmen işçileri nasıl savunmuştu?

2011’de açılan Kuzey Afrika ve Ortadoğu devrimci sürecinin kimi ülkelerde askerî darbeler, kanlı iç savaşlar, emperyalist müdahaleler ve bölge ülkelerinin yayılmacı politikalarıyla bastırılmak istenmiş olması, aynı zamanda ABD emperyalizminin Afganistan’ı işgal denemesinin bir hezimetle sonuçlanmış olması, ölüm ve sefaletle yüz yüze bırakılan bu halkların Türkiye’ye dönük bir göç dalgasını tetikledi. Türkiye’ye ulaşan mülteciler, yerli ve yabancı sermaye tarafından ucuz işgücü depoları olarak görüldü ve böylece mülteciler Türkiye işçi sınıfının organik ve sosyolojik birer parçası haline geldiler. Ekonomik krizin şiddetlenmesi ise Saray rejiminin ve düzen muhalefetinin mültecilere dönük suçlayıcı ve şoven söylemlerini yoğunlaştırmasını beraberinde getirdi. Öyle ki 3 Suriyeli işçi Kasım ayında ırkçı bir saldırı sonucunda yakılarak öldürüldüler. İşçi Demokrasisi Partisi bu katliama dair yayımladığı deklarasyonda, Suriyeli mültecilerin yaşamlarının korunmasına adanmış bir sendikal programın hazırlanması çağrısında bulundu.

İspanya devleti kardeş partimiz olan Enternasyonalist Mücadele’den yoldaşlarımız, İspanya’nın başlıca sendikal konfederasyonlarından olan CGT’nin (Ulusal Sendikal Konfederasyon) 2001 tarihli 14. kongresinde, kongreye oylanması için 5 metin sunmuşlardı. Bu 5 metin arasından bir tanesi, CGT’nin göçmen sorununa dönük politikasını enternasyonalist bir çizgide inşa etmeyi öneriyordu. 

Aşağıda CGT’nin kongresine yoldaşlarımız tarafından sunulan bu metnin çevirisini paylaşıyoruz. Bu metnin, Türkiye’de de hazırlanması gereken benzer bir sendikal acil savunma planı için örnek teşkil edebileceğini düşünüyoruz.

***

CGT işçi sınıfının en çok sömürülen kesimlerinin yanındadır

Göç sorunu üzerine karar: “Göçmenler” başlığının 6. maddesine bir katkı

Aşağıdaki gerçekler göz önünde bulundurulduğunda:

1.) Kapitalizmin gezegenin büyük bir bölümünü yıkıma ve çöküşe götürüyor olması ve böylece yalnızca devasa bir sefalet değil ama savaşları ve diktatörlük rejimlerini de ortaya çıkarıyor olması, birçok ülkede insanca asgari hayatta kalma koşullarını sürdürülemez kılarken, bunun sonucu olarak diğer ülkelerden birçok işçinin iş aramak için buraya geliyor olması, geçtiğimiz her gün daha fazla önem kazanıyor. 

2.) Avrupa Birliği ülkeleri tarafından Schengen, Amsterdam ve Lahey Antlaşmalarından türetilen ve İspanya devletinde Göç Yasası ismiyle anılan yasalar, giderek daha kısıtlayıcı bir karakter kazanmaktadır.

3.) Göçmenleri “yasadışı” ilan eden bu yasalar, bu işçilerin patronlar tarafından aşırı sömürüye tabi tutulmasına hizmet etmektedirler. Patronlar bu yasalar sayesinde göçmen işçileri doğrudan bir şekilde veya üstü kapalı bir biçimde polise ihbar etmekle ve sınırdışı etmekle tehdit ederek aşırı sömürüyü sağlamaktadır.

4.) Göçmen işçileri korkunç bir yalnızlaşmaya sürükleyen bu yasalar aynı zamanda işçi sınıfı ve halk içinde nefret ve bölünmeye neden olarak ırkçı eylemleri tetiklemekte ve faşist hareketin yeniden organize olmasına ve bir maskenin ardına gizlenmesine yardımcı olmaktadır.

5.) Halk Partisi’nden (PP) bölgenin belediye başkanı olan José Enciso tarafından yönetilen bir süreç olan El Ejido’daki aşırı sömürü ve ırkçılığın ilerlemesi hadiselerini, bütün bunlara bir örnek olarak deneyimledik. [El Ejido, İspanya’nın on yedi özerk bölgesinden en kalabalık olan ikinci bölgesidir ve Endülüs’e bağlıdır. — Gazete Nisan] Bu yerel bölgede seralarda çalıştırılan göçmen işçiler üzerinden devasa bir artı değer aktarımı yaşandı ve bu yaşanırken, aynı göçmen işçilerin kentten kovulması için onlara saldıracak olan çeteler organize edildi. Ancak bu sürece karşı tepki bir örnek teşkil etti çünkü göçmen işçiler bu gelişmelerin önünü alabilmek için grev gibi sınıf mücadelesi yöntemlerine başvurdular. Böylece göçmen işçiler, işçi sınıfının bir parçası olarak, ırkçılık temel olarak sömürünün hizmetinde olduğunu göstermiş oldular.

6.) Bütün bu durum, son günlerde PP tarafından onaylanan yeni Göçmen Yasası reformu tarafından daha da şiddetlendi. Bu yeni reform göçmenlerin kriminalizasyonunu, onlara dönük kovuşturmaların mevzuatını değiştirerek derinleştiriyor ve onlarla gösterilecek olan herhangi bir dayanışmanın örgütlenmesini de zorlaştırıyor. 

7.) Ancak El Ejido örneğine yaslanarak, gerekli resmi belgelere sahip olsunlar veya olmasınlar, göçmenler, işçi sınıfımızın mücadele yöntemlerini benimseyerek sokaklarda seferber oldular. Huelva’da, Malaga’da, Lleida’da, Girona’da, Almería’da ve şimdi de Barcelona’da sokaklar seferberlikler ile dolu; bu, hem mantıksal sonuçları olarak olarak hem de emek gücü sömürüsünün politik-toplumsal bir sonucu olarak, göçmen işçileri kendi mücadelelerinin özneleri olarak öne çıkartan yeni bir sürecin başlangıcıdır.

8.) Sendikamız kendisini işçi sınıfının en savunmasız ve en çok sömürülen kesimlerine adamalıdır; bu da bizi göçmen işçi sınıfının savunulmasına öncelik vermeye yöneltmelidir.

Bu gerçeklerin ışığında çözümler şunlar olmalıdır:

1.) Avrupa Birliği’nin — Schengen, Amsterdam ve Lahey — sözleşmelerinin ve antlaşmalarının, bir işçinin bulabileceği yerde iş aramak şeklindeki temel hakkını engelleyen veya sınırlayan maddelerinin veya anlaşma ve sözleşmelerinin feshedilmesini talep edelim.

2.) Tüm göçmen işçiler için resmi evraklar talep eden Göç Yasası’nın yürürlükten kaldırılmasını talep edelim ve işçi sınıfının birliğini savunmak için göçmenlerin, yerli işçilerle yasada eşit olarak tanınmalarının yanı sıra, sosyal, politik ve emek merkezli bütün alanlarda, tam haklara sahip olmasını savunalım.

3.) Bu amaçlara ulaşabilmek için en geniş politik ve sendikal örgütlenmeyi savunalım.

4.) Göçmen işçileri arasında sendikalaşmayı destekleyelim ve savunalım. Bu, onların son dönemde patlak veren seferberliklerin aktif katılımcıları olmaları ve bütün haklarını sendikayla savunmak ve müdahalelerde bulunmaları için temel önemde olan bir unsurdur.

5.) Irkçı saldırılar ile gruplara ve faşistlere karşı büyümekte olan seferberliklere katılalım ve bunlar üzerine raporlamalarda bulunalım. Irkçı ve faşist saldırılarla yüzleşme politikasını işyerlerine taşıyalım ve işçi sınıfının kendi geleneksel yöntemleriyle bu saldırıları defetmesini sağlayalım.

6.) Tüm gezegeni sistematik olarak mahveden kapitalizmin tüm emperyalist politikasını kalıcı ve sürekli olarak reddedelim ve mevcut zorunlu göçün gerçek nedeninin bu olduğunu daima belirtelim. Sendikamız özellikle, IMF ve Dünya Bankası’nda temsil edilen çokuluslu şirketlerin ve büyük finans aristokrasisinin hizmetinde olan politikaları reddetmeli ve dış borcun derhal iptal edilmesini talep etmelidir.

***

Editörün önerdikleri:

Yorumlar kapalıdır.