Kamusal emeklilik yok ediliyor

2023 yılının Eylül ayında yayımlanmış bir yazımda şunu söylemiştim: “Kıdem tazminatını kaldırıp tüm emeklilik ve sigorta sisteminin özelleşmesini programına almış, kamunun tüm kaynaklarını sermayenin kullanımına açmaya hazır bir ekonomi yönetimi var. Amaçlarına ulaşmak için son derece örgütlü ve bilinçli hareket ediyorlar. İşçi sınıfı da sendikalarıyla aynı örgütlülük ve seferberlikle birleşik bir mücadele vermeli.”

Bu yazı bir yılı doldurdu. Sendikaların “kırmızı çizgimiz” dediği kıdem tazminatı henüz kaldırılmış değil. Fakat OVP’nin hedefleri arasında kıdem tazminatını kaldırmak var. Getirilmeye çalışılan tamamlayıcı emeklilik sistemini ve değiştirilmeye çalışılan iş yasasını bu kapsamda atılan adımlar olarak düşünelim. Hepsi yapbozun bir parçası.

Özel emeklilik tehlikesi

Hepimizin bildiği zorunlu sosyal sigortacılık, ulusal gelirin yurttaşlar arasında yeniden dağıtımının devlet eliyle iyileştirilmesi yükümlülüğü anlamına gelir. Bunların yanında sosyal sigorta sistemi, yoksulluğu azaltma fonksiyonunun dışında sağlık sigortası, tasarruf gibi fonksiyonları da barındırır. Yani çalışan bir işçi hem ilerideki emeklilik yaşantısı için prim öder hem de kamusal sağlık hizmetlerinden yararlanmak için prim öder. Ayrıca kamusal sosyal sigortacılık bütün sosyal riskleri kapsar, kâr amacı gütmez ve devletin garantisi altındadır.

1980’lerden itibaren Dünya Bankası (DB) ve IMF’nin dayattığı politikalarla sosyal sigortacılığın iyi işlemediği ve verimsiz olduğu sözde raporlarla yayımlanmaya başlandı. Özellikle nüfusun yaşlanması bir kılıf olarak kullanıldı. DB, kamusal sigorta sisteminin tüm fonksiyonlarının dağıtılarak ayrı fonlarda (emeklilik, sigorta, tasarruf) biriktirilmesi gerektiğini ve bu fonların özel kurumlar eliyle işletilmesini savundu ve bizzat ülkelerde bu dönüşümü denetledi. Böylece özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında elde edilmiş kamusal ve zorunlu sigorta ve emeklilik sistemleri tek tek sermayenin ve piyasanın tasarrufuna geçti. Türkiye de DB’nin öngördüğü şekilde sosyal sigorta sistemini 90’lı yılların ortasından itibaren düzenlemeye girişti.

Tüm özel emeklilik sistemleri aynı zamanda özel sigorta ve özel tasarruf için ayrı ayrı primler ödemeyi gerektirir. Bu sistemlerin topluma faydadan çok zararı vardır. Çünkü toplumsal risklere karşı birlikte savaşmaz. Tüm doğabilecek riskleri özelleştirerek sadece parası olanın erişebileceği hizmetleri hayatımıza sokar. Sağlık alanındaki hizmetler en fazla prim ödeyen için daha iyi hale getirilir. Kişiye özel hizmet ve emekliliği gündeme getirir: örneğin bireysel emeklilik. Bu durum, primler ortak havuzlarda toplansa bile kişiye özel hizmete yol açar. Toplumsal fayda güdülmez. Bu fonlar finansal sermayenin kullanımına sunulur. Bir nevi, toplumsal emek özelleştirilir.

Neyi savunmalıyız?

Türkiye’de kamusal emekliliğin ilgası uzun bir süreç almakta ve kademe kademe işleme konuluyor. İlk olarak DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti döneminde (1999) çıkarılan 4447 sayılı kanun ile prime esas kazançların taban ve tavan düzeyleri yükseltildi. Emeklilik yaşı kademeli bir şekilde yükseltildi. Emekli aylığı bağlama oranları düşürüldü ve emekliliğe hak kazanma koşulları zorlaştırıldı.

Ardından AKP ve Kemal Derviş eliyle yeni yasalar çıkarıldı. Sigortacılık Kanunu ile özel fonlar hukuki nitelik kazandı. BES ve özel sigortacılık ile ilgili uluslararası şirketler Türkiye’ye konuşlandı. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası ile “daha fazla prim, daha az aylık” anlayışı yerleştirildi.

Bugün yaşananlar ise bu ilga sürecinin DB’nin ve IMF’nin, yani uluslararası finans kapitalin isteği doğrultusunda yapılan son düzenlemeleridir. Artık kamusal emeklilik anlamsızlaştırılmıştır. İşçileri küçücük maaşlar içinde yıllarca yüksek prim ödeme ile devlet destekli özel fonlara bireyselleştirilmiş emeklilik sistemlerine geçme ikileminde bırakıyorlar. Tamamlayıcı emeklilik sistemiyle getirilmek istenen düzenlemeler, kamusal emekliliğin mezarına çakılan son çiviler olarak görülebilir.

Kamusal emeklilik ve sigortanın devletin sırtında bir yük olmadığını, tam tersine özel fonlara teşvik etmek için devletin bu fonlara hazineden milyarlarca lira verdiğini bir önceki yazımda vurgulamıştım. Kaynak var fakat sadece sermayeye akıyor.

Oysaki olması gereken, tüm toplumsal korunma ve güvence fonksiyonların tek çatı altında birleştirilip tüm toplumun tüm risklere karşı kâr amacı gütmeden devlet eliyle korunmasıdır. Toplumsal alın teriyle biriken paralar tek bir fon altında toplanarak tüm toplum güvence altına alınabilir. Toplumsal sorunların çözümü bireysel riskleri de minimuma indirecektir.

Maalesef milyonlarca emekli, harçlık seviyesine getirilen maaşlarıyla, ancak beyaz eşya alabilecekleri düzeye gelen emeklilik tazminatlarıyla ve mezara kadar çalışma yükümlülüğüyle büyük bir toplumsal yenilgi almıştır. Bugün her çalışan, yarının emeklisi olarak bu sorunla kesinlikle yüzleşecektir. Emeklilere ve emeklilik sistemine yapılan bu saldırı sadece emeklileri ilgilendirmez. Çalınan, tüm bir toplumun geleceğidir. Geleceğimiz güvence altına alınmalı, ipotek altına değil! Birleşik mücadele olmadan bu tehlike gün geçtikçe büyüyecektir.

Yorumlar kapalıdır.